Tarih boyunca sayısız düşünür, sayısız insan ve kahin insanlığın içindeki en yüce duyguyu betimlerken sıkça mutluluk kavramına başvurmuştur.İnsanlığın geleceğin de bu duygu nasıl değişimlere uğramasını beklemeliyiz?Teknoloji,sağlık ve ekonomi alanındaki gelişimler ve benzeri gelişimler insanın refah düzeyini ve mutluluğunu arttırmaktan çok, temelinde ülkelerin üstünlük mücadelesi yatmaktadır.Bu sebeple, bireyden çok toplumun ihtiyaçları ön plana çıkmıştır.
Günümüzdeki insanların mazide kalmış atalarından hatırı sayılır derecede daha mutlu olduğunu söylememiz pek mümkün değil.Hatta yüksek refah,güven ve huzura rağmen gelişmiş dünyadaki intihar oranlarının gelişmiş toplumlara kıyasla çok daha yüksek olması bu görüşü destekler. 1985’te her 100 binde yaklaşık dokuz Güney Koreli kendini öldürürken, bugün oran üçe katlanarak 100 binde otuza yükseldi.
Görünüşe göre benzeri görülmemiş kazanımlarımıza rağmen mutluluğumuz gizemli bir cam kubbeye çarpıyor ve daha fazla yürüyemiyor.Herkes için bedava yemek sağlasak, tüm hastalıkları iyileştirsek,dünya barışını garantilesek bile bu cam kubbeyi aşmayı başaramıyacağız.Burada en önemli olgularımızdan birisi olan “haz” duygusu ön plana çıkar.Ölçüsüz bir haz arayışının mutluluktan çok sefalete yol açmakta.Sonuçta tatmine ulaşılamayacağı gibi yeni deneyimler daha fazla arzuya neden olacaktır.Dolayısıyla ne kadar keyifli ve heyecanlı duyguları deneyimlersek, deneyimleyelim asla bizi tatmin edemeyeceklerdir.Bu yüzdendir ki gelecekteki mutluluk tablomuzun, küçük bir kız çocuğu kadar mutsuz olacağı muhtemeldir.Fakat insanlar gerçek mutluluğa erişmek için haz arayışlarını hızlandırmamalı, aksine yavaşlatmalıdır.